-İsmail Abiiiii
-Hoopppp
Mecnun =Ali Atay
Leyla = Ezgi Asaroğlu, Müge Boz (Şirin), Zeynep Çamcı (Sedef), Melis Birkan
İsmail Abi = Serkan Keskin
Yavuz = Osman Sonant
İskender = Ahmet Mümtaz Taylan
Erdal Bakkal = Cengiz Bozkurt
Ak Sakallı Dede = Köksal Engür
Çırak Kaan = Ege Tanman
Hidayet = Cihan Ercan
Ve mahallenin diğer güzel sakinleri
Kireçburnu'nda çekilen dizi hayatımıza öyle güzel girdi ki, biz bu güzel insanlara o kadar alıştık ki... 30. bölümden sonra Leyla değişti ama birçoğumuzun kalbinde hep ilk Leyla'nın yani Ezgi Asaroğlu'nun yeri daha özel kaldı. İzleyenler bilirler zaten ama hiç izlememiş olanlar çok şey kaçırıyorlar. Neden bu kadar sevdik derseniz; küfür etmeyi bilmeyen, hala bir tarafı çocuk kalan, mahalle kültürünü dibine kadar yaşayanların, kendi çölünde kaybolanların dizisidir Leyla ile Mecnun, espriden anlayan, küfürsüz ve kaliteli komediye sahip, çay içmeyi seven, hayvansever (daha doğrusu en çok at sever), kaliteli müzik zevki olan, beklemeyi huy edinen, yalan söylemeyi beceremeyen, dürüst, samimi insanların, İstanbul'a gittiğinde ilk merak ettikleri yer Kireçburnu olanların dizisidir Leyla İle Mecnun. "Gitme kaybedince daha çok seveceksin" diyenlerin, "sevdalılar beni anlar" diye haykıranların, "o gemi bir gün gelecek" diye umut edenlerin dizisidir Leyla ile Mecnun. Beddua etmeyi bilmeyen, "pis, pislik herif, poşet, kulpu kırık çaydanlık, tuvalet terliği, pipet" diyenlerin, üşengeç insanların, zeki insanların, kalp kırmayanların, çayı fincanda değil ince belli bardakta içenlerin, ağlarken bir anda kahkaha atan insanların dizisidir Leyla ile Mecnun.
Hep İsmail Abi gibi bir abi, bir arkadaş özlemi çektik. İskender Baba gibi bir mahalle büyüğü özlemi çektik. Hiç Erdal Bakkal gibi bir bakkalımız olmadı bizim. Fedakarlığı, beklemeyi, sabretmeyi, dostluğu, birliği beraberliği öğrettiler, bunu anlatmaya çalıştılar bize. Hiç mahallede büyümeyen, sokakta oyun oynamayan, mahalle kültüründen yoksun bir nesil yetişmesin diye o kültürü aşıladılar geriden gelenlere. Argosuz, bel altı vurmadan, kıvrak zekayla, gönderme yaparak, kelime oyunlarıyla, klişeye tepki komedi yaptılar. Yeri geldi eriğe, incire düştüler, yeri geldi sakız çiğnediler. Bize pazartesi günlerini sevdirdiler. Yüzümüzü güldürdüler, bize gerçekten güzel şeyler öğrettiler. Şiir okudular be şiir daha ne yapsın bu adamlar, türkü söylediler, çay içtiler, birlik beraberlik içinde yaşamayı, dostluğu, dayanışmayı anlattılar. Bu adamlar "Göğe Bakın" dediler...
Yazdıkça daha çok uzayıp gidecek, söylenecek sözler, anlatılacak güzellikler bitmeyecek. Belki hızımı alamam, devamı gelir yazının belli olmaz. Velhasıl-ı kelam bende bu dizinin, bu ekibin yeri başka. Her repliği, her şarkısı birbirinden güzel, birbirinden anlamlı. Hepsini ayrı ayrı çok sevdik. İsmail Abi'yi abimiz gibi sahiplendik resmen. Hiç Serkan Keskin diyemedik, bizim için hep İsmail Abi olarak kaldı. Ali Atay'ı ayrı, sesini ayrı, gözlerini ayrı sevdik. Ahmet Mümtaz Taylan'a baba karakterini çok yakıştırdık, Cengiz Bozkurt bizim için hep Şimbilli Erdal olarak kaldı, Osman Sonant'ın şiir okumalarını çok sevdik, Dede'den tavsiyeler aldık çoğu zaman ... Anlattıkça özlüyor insan. Şiir seven, çay içen, kitap okuyan adamlardan ne istediniz? İnşallah ayak serçe parmağınızı sehpanın köşesine çarparsınız, ıslak tuvalet terliğine çorabınızla basarsınız başka da söyleyecek bir şeyim yok size. "Ve kusura bakmayın. Hepiniz kibrinizde boğulacaksınız!" Biz o dizide bambaşka şeyleri sevdik. Herkes kendinden bir parça buldu sanki, izledikçe sahiplendik. Hiç gelmeyen bir gemiyi bekledik yıllarca, ama beklerken hiç umudumuzu kaybetmedik. Yine söylüyoruz, hep söylüyoruz, inanıyoruz : "O GEMİ BİR GÜN GELECEK !"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder