13 Temmuz 2015 Pazartesi

Bir YGS Öğrencisinin Dramı Vol 2#

   
         Tüm düzenim bozuldu, kafamda yaptığım hiçbir ders çalışma planını yapamadım. Uyku düzenimi mahvettim, uyuyamıyorum. Ders çalışamamak da psikolojimi bozuyor. Bu yaz tatilinin kolay geçmeyeceğini biliyordum ama kendimce bir şeyler planlıyordum, olmadı işte öyle :( Üzerine bir de korkularım artmaya başladı, stres yapmaya başladım. İşin kötüsü uyuyamadıkça düşünmek için çok fazla zamanım oluyor, düşündükçe daha çok stres yapıyorum. Umarım seneye bu zamanlar her şey çok güzel olur, yoksa kalbim dayanmayacak daha fazla.

       Annemle çok fazla sohbet ediyoruz, zaten ikimizde uyuyamadığımız için hep birlikte vakit geçiriyoruz. Bol bol sohbet ederiz, eğleniriz ama bir bakıyoruz muhabbet aynı yere gidiyor => Sınav. Kaygılarımı, korkularımı, stresimi onunla paylaşıyorum. Elinden geldiği kadar yanımda oluyor canımıniçi. Zaten bu aralar ondan başka kimseyle konuşamıyorum. Herkesin başka başka dertleri var, bizim kızlar kendi hallerindeler. Annem dinliyor beni, bana "şimdi söyle bakalım nereyi istiyorsun" dediği zaman birden pat diye duruyorum. Kafam karıştı çünkü :(

         Hukuk okumayı çok istiyordum hayallerimde o vardı. Ama gözüm korkuyor şimdi. "Hukuk'u 4 senede bitiren yok ya, bir gecede 600 sayfa kitap okuyamayan gelmesin, 3. sınıfı en az 2 sene okursunuz, 1. sınıfta hakim-savcı olmayı düşünenler son sınıfta avukat olup en kısa sürede mezun olduklarına şükredecekler..." gibi cümleler duymak inanın hiç iç açıcı değil. Tabi ki hiçbir meslek kolay değil, Hukuk okumak isteyen insanın kitap okumayı sevmesi, siyasetle, politikayla, felsefe ve tarihle arasının iyi olması, ilgi duyması gerekir bunu biliyorum. Ama insan biraz motive edici cümleler kurar değil mi? Ailem PDR'ye daha sıcak bakıyordu "bir bayan olarak daha rahat yapılacak bir iş" gözü ile bakılıyor, ama ben üniversiteyi bitirene kadar memlekette atama yapacak yer kalmayacak diye korkuyorum.  Bunları bir kenara bırakıp sadece sınava odaklanmak istiyorum. Zaten iyi bir sıralama yaparsam o zaman hangisini seçeceğime daha rahat ve daha mutlu bir şekilde karar verebilirim diye düşünüyorum. Şu an önemli olan düzenli bir şekilde çalışmaya başlamak. Tabii ben kafamı bir toparlayıp kendime bir çekidüzen verebilirsem.... Umarım bu kendimi toparlama işlemim çok uzun sürmez çünkü ne demiş atalarımız "su uyur düşman uyumaz" rakiplerim gece gündüz ders çalışıp harıl harıl test kitabı bitiriyorlar. Daha şimdiden yoruldum, kendimi sıkışıp kalmışım gibi hissediyorum. Bu sene bitsin, bu sene güzel bitsin. Ne olur bir kere de iyi şeyler olsun, güzel şeyler...

         

8 Temmuz 2015 Çarşamba

Bir Efsane : Leyla ile Mecnun


                            


            
-İsmail Abiiiii 
-Hoopppp

                Evet bazılarımız için asıl efsane, bir deha olan Burak Aksak'ın kaleminden çıkan, yönetmenliğini Onur Ünlü'nün yaptığı TRT 1'de yayınlanan o sımsıcak mahalle dizisidir. 2011 yılının Şubat ayında hayatımıza giren güzel insanlara veda etme fırsatını bize vermeyen TRT'ye selam olsun.... Ne oldu kaldırdınız da elinize ne geçti anlayamıyorum ki ıslak tuvalet terliği misiniz? IMDb'de 15,908 oy üzerinden 9.3/10 puan alan Leyla ile Mecnun sitenin en iyi televizyon dizileri listesinde ilk 10 içerisinde yer aldı ve bu başarıyı yakalayan ilk Türk dizisi oldu. Her hafta yayınlandığı gün ve saat içerisinde yayıncı kuruluş tarafından Twitter üzerinden açılan sohbet konuları ile dünyanın en çok konuşulan konuları listesine girdi. Tüm bu başarılarına rağmen Haziran 2013'de yayından kaldırıldı, yayından kaldırılma sebebi "reyting ve bütçe sorunu" yani yerseniz...

              
                  Mecnun =Ali Atay
                  Leyla = Ezgi Asaroğlu, Müge Boz (Şirin), Zeynep  Çamcı (Sedef), Melis Birkan
                  İsmail Abi = Serkan Keskin
                  Yavuz = Osman Sonant
                  İskender = Ahmet Mümtaz Taylan
                  Erdal Bakkal = Cengiz Bozkurt
                  Ak Sakallı Dede = Köksal Engür
                  Çırak Kaan = Ege Tanman
                  Hidayet = Cihan Ercan
                         Ve mahallenin diğer güzel sakinleri



     
              Kireçburnu'nda çekilen dizi hayatımıza öyle güzel girdi ki, biz bu güzel insanlara o kadar alıştık ki... 30. bölümden sonra Leyla değişti ama birçoğumuzun kalbinde hep ilk Leyla'nın yani Ezgi Asaroğlu'nun yeri daha özel kaldı. İzleyenler bilirler zaten ama hiç izlememiş olanlar çok şey kaçırıyorlar. Neden bu kadar sevdik derseniz; küfür etmeyi bilmeyen, hala bir tarafı çocuk kalan, mahalle kültürünü dibine kadar yaşayanların, kendi çölünde kaybolanların dizisidir Leyla ile Mecnun, espriden anlayan, küfürsüz ve kaliteli komediye sahip, çay içmeyi seven, hayvansever (daha doğrusu en çok at sever), kaliteli müzik zevki olan, beklemeyi huy edinen, yalan söylemeyi beceremeyen, dürüst, samimi insanların, İstanbul'a gittiğinde ilk merak ettikleri yer Kireçburnu olanların dizisidir Leyla İle Mecnun. "Gitme kaybedince daha çok seveceksin" diyenlerin, "sevdalılar beni anlar" diye haykıranların, "o gemi bir gün gelecek" diye umut edenlerin dizisidir Leyla ile Mecnun. Beddua etmeyi bilmeyen, "pis, pislik herif, poşet, kulpu kırık çaydanlık, tuvalet terliği, pipet" diyenlerin, üşengeç insanların, zeki insanların, kalp kırmayanların, çayı fincanda değil ince belli bardakta içenlerin, ağlarken bir anda kahkaha atan insanların dizisidir Leyla ile Mecnun.
         
Gömülü resim için kalıcı bağlantı

         
            Hep İsmail Abi gibi bir abi, bir arkadaş özlemi çektik. İskender Baba gibi bir mahalle büyüğü özlemi çektik. Hiç Erdal Bakkal gibi bir bakkalımız olmadı bizim. Fedakarlığı, beklemeyi, sabretmeyi, dostluğu, birliği beraberliği öğrettiler, bunu anlatmaya çalıştılar bize. Hiç mahallede büyümeyen, sokakta oyun oynamayan, mahalle kültüründen yoksun bir nesil yetişmesin diye o kültürü aşıladılar geriden gelenlere. Argosuz, bel altı vurmadan, kıvrak zekayla, gönderme yaparak, kelime oyunlarıyla, klişeye tepki komedi yaptılar. Yeri geldi eriğe, incire düştüler, yeri geldi sakız çiğnediler. Bize pazartesi günlerini sevdirdiler. Yüzümüzü güldürdüler, bize gerçekten güzel şeyler öğrettiler. Şiir okudular be şiir daha ne yapsın bu adamlar, türkü söylediler, çay içtiler, birlik beraberlik içinde yaşamayı, dostluğu, dayanışmayı anlattılar. Bu adamlar "Göğe Bakın" dediler...

             Böyle bir diziyi bitirdiler hem de biz bu kadar çok severken... Final yapmasına bile izin vermeden yayından kaldıran ama daha sonra yine de her gün tekrarını yayınlayan TRT'de gördüm acizliği resmen. Hep sonunu merak ettik, herkes kafasında bir şekilde bitirdi Leyla ile Mecnun'u ama kimsenin beklemediği bir şekilde dizinin finali "Ben de Özledim" dizisinde açıklandı. Burak Aksak yine yaptı yapacağını, bu adamdaki zekaya hayranım gerçekten. Allah herkese Burak Aksak zekası versin derim. Dizinin finalini izleyen herkes, en duygusuzum diyen kişi bile, bir kez daha hayran kaldı bu ekibe, hiç kimse böyle bir son beklemiyordu çünkü. Ama baştan uyarıyorum diziyi tam olarak izlemeyen veya izleyip ama içinde hissedemeyen, anlayamayan insanlar anlayamaz asıl meseleyi.

         Yazdıkça daha çok uzayıp gidecek, söylenecek sözler, anlatılacak güzellikler bitmeyecek. Belki hızımı alamam, devamı gelir yazının belli olmaz. Velhasıl-ı kelam bende bu dizinin, bu ekibin yeri başka. Her repliği, her şarkısı birbirinden güzel, birbirinden anlamlı. Hepsini ayrı ayrı çok sevdik. İsmail Abi'yi abimiz gibi sahiplendik resmen. Hiç Serkan Keskin diyemedik, bizim için hep İsmail Abi olarak kaldı. Ali Atay'ı ayrı, sesini ayrı, gözlerini ayrı sevdik. Ahmet  Mümtaz Taylan'a baba karakterini çok yakıştırdık, Cengiz Bozkurt bizim için hep Şimbilli Erdal olarak kaldı, Osman Sonant'ın şiir okumalarını çok sevdik, Dede'den tavsiyeler aldık çoğu zaman ... Anlattıkça özlüyor insan. Şiir seven, çay içen, kitap okuyan adamlardan ne istediniz? İnşallah ayak serçe parmağınızı sehpanın köşesine çarparsınız, ıslak tuvalet terliğine çorabınızla basarsınız başka da söyleyecek bir şeyim yok size. "Ve kusura bakmayın. Hepiniz kibrinizde boğulacaksınız!" Biz o dizide bambaşka şeyleri sevdik. Herkes kendinden bir parça buldu sanki, izledikçe sahiplendik. Hiç gelmeyen bir gemiyi bekledik yıllarca, ama beklerken hiç umudumuzu kaybetmedik. Yine söylüyoruz, hep söylüyoruz, inanıyoruz : "O GEMİ BİR GÜN GELECEK !" 

Gömülü resim için kalıcı bağlantı








5 Temmuz 2015 Pazar

#GününŞarkısı

    
       Sezen Aksu mükemmeliği böyle oluyor işte. Minik Serçe'nin şarkılarını dinlemeyi çok severim :D En sevdiğim şarkılardan biridir, herkesin hayatında "yavrum baban nereli, nereden bu kaşın gözün temeli?" diyebileceği biri lazım galiba yoksa şarkıyı dinlerken insan bir eksiklik hissediyor :D 


Gönül gözüm kapalı 
Bilerek sana yazılıyorum 
A penceresi aralı 

Her yerine bayılıyorum 



Yavrum baban nereli 
Nereden bu kaşın gözün temeli 
Sana neler demeli 
Ay seni çıtır çıtır yemeli 

Anam babam aman 
Kaçın kurası bu 
Ne baş belası bu 
Gönül kirası 

Anam babam aman 
Kaçın kurası bu 
Ne baş belası bu 
Gönül kirası ah... 

Aman bize nasip olur inşallah 
Boyuna da posuna da bin maşallah 
Senden gelecek cefalara nazlara 
Sözlere sazlara eyvallah

                                          Sezen Aksu - Kaçın Kurası









4 Temmuz 2015 Cumartesi

#GününŞarkısı


Müzik dinlemeyi sevmeyen insan var mıdır acaba merak ediyorum? Ben müziksiz yapamayanlardanım, kulaklığım olmadan olmaz. Ruh halime göre müzik dinlerim. Yabancı şarkılarla aram pek iyi değildir. Saysam çok isim çıkar ama çoğunlukla dinlediğim isimler bellidir. Yeri geldiğinde türkü de dinlerim, Türk Sanat Müziği de dinlerim, ailede seven çok olunca :D  #GününŞarkısı'nda açılışı Feridun Düzağaç ile yapmış olayım o zaman :D



"Kimse kimsenin her şeyi olamaz-mış
Di'li geçmişten tek yaramsın sen
Sensiz kimse mi kimsesiz miyim bilmem
Hiç bilmek istemem;
Hatta düşünmem

Gel bak bir elimde gökyüzü var hala
Ötekinde kayıp giden yıldızlar la la
Korkular da benim umutlar da
Beni bırakma "
           Feridun Düzağaç - Beni Bırakma 






3 Temmuz 2015 Cuma

Bazenler Çoğalıyor Bazen



            İnsanın bazen dengesi bozuluyor, tüm düzeni alt üst oluyor, kafası karışıyor, ikilemde kalıyor, ne yapacağını bilemez hale geliyor. İnsan bazen kırılıyor, üzülüyor, pes ediyor, güvenini kaybediyor, gördüğü, duyduğu, yaşadığı şeyler karşısında şaşırıp kalıyor, çaresiz kalıyor... İnsan bazen çok yoruluyor. Şu genç yaşımda "yıldım" demekten bıktım usandım vallahi. Bazen "insanlar o kadar şey yaşıyor, millette ne dertler var seninkiler de dert mi?" diyorum ama bende insanım işte benimkilerde beni yoruyor.

          Öğrendiğim en güzel şeylerden biri hayata farklı açılardan bakabilmektir galiba. Yani elimden geldiği kadar deniyorum, olduğu kadar kendimi karşımdakinin yerine koymaya çalışıyorum ama bazen beni o kadar çok zorluyorlar ki "yetti artık" diyorum. Hani "burama kadar geldi artık" derler ya benim limitin sınırlarını zorladılar, şimdi daha sabırsız ve tahammülsüz biri oldum, eskiden tahammül sınırım daha yüksekti. Neyse bu hale getirenler utansın ne diyeyim. Saman alevi gibidir öfkem bir anda parlıyorum, o an 'olabildiğince uzak durunuz ve yalnız bırakınız' tabelası lazım galiba bana, uzun sürmüyor belki ama o an birazcık tutamıyorum kendimi. Tahammül sınırım azaldı dediysem vur deyince öldürmeyin hala birçok kişiye göre gayet sabırlı bir insanım sadece eskiden daha iyi durumdaydım.

             Bazen düşünüyorum da hak etmeyen insanlara hak etmedikleri değeri verdiğimiz için bu kadar çok kaybediyoruz. "Hadi sevmeyi bilmiyorsunuz bari sevilmeyi becerebilin" demek istiyorum bazılarına. Bazen hatayı kendimde buluyorum, bazen gerçekten sadece iyi niyetimden kaybettiğimi düşünüyorum. Bazen kendimi çok güçlü hissediyorum bir anda, bazen Sezen Aksu'ya bağlıyorum "küçüğüm daha çok küçüğümm..." deyip geri çekiliyorum. Bazen gerçekten yalnız değilmişim gibi geliyor ama sonra bir an geliyor aslında tamamen tek başıma olduğumu fark ediyorum. Ne kadar çok "bazen" dedim değil mi? Oturup düşününce böyle oluyor işte, insan biraz kendini geri çekip etrafına bakınca ne kadar tuhaf geliyor her şey. O an yaşarken, o an'ın içindeyken fark edilmiyor. Hayat işte, bazenler çoğalıyor bazen...


                     

2 Temmuz 2015 Perşembe

Güzel İnsanlar, Yürekleri Gibi Güzel ....


 
         
                  İçimden dostlarımdan bahsetmek geldi bir anda. Birlikte aynı   hataları yaptığım, birlikte güldüğüm, birlikte ağladığım, dertleştiğim, derdimi, sıkıntımı hatta bazen öfkemi paylaştığım, her konuşmamızın sonu "kendine dikkat et, hayırlısı olsun, kader, kısmet, amaann boşver, neyse artık olmuşla ölmüşe çare yok, ölümden öte yol yok ya ..." gibi cümlelerle biten artık kız kardeşim olmuş dostlarımdan bahsedeyim istedim. Kaybedenler Klubü gibiyiz yemin ediyorum. Hatta kendimize böyle demeye başladık. 5 kişilik bir grubuz aslında ama ABA'mız tayin dolayısı ile bizden uzakta böylelikle 4 kişi kaldık ama sorun bakalım birimiz bile istediğini elde edebilmiş mi, tam anlamıyla mutlu mu? Ne münasebet yok öyle bir şey. Bir gece birlikte kaldık, o günü asla unutamam. 4 kişi düşünün bir koltukta.. Tüm hataları, tüm kaybedişleri, tüm sevilemeyişleri için birlikte sabaha kadar ağlayan. Tablo biraz içler acısı ama buna ihtiyacımız vardı.                              

                     Kendi halinde etliye sütlüye karışmaktan uzak duran, içten insanlarız, olduğumuz gibiyiz, çok güleriz, neşeliyiz, hatta birimizin kahkahaları meşhurdur Saba Tümer'e rakip olur o derece, yardımsever insanlar olduğumuzu düşünüyorum, en önemlisi vicdan sahibiyiz, merhametliyiz. Eğlence anlayışımız bir araya gelip yemek yemek oluyor genelde ama neyse :D Mesela her Cuma aynı kafeye gider bir şeyler yeriz, klasik bir durumdur bu. Aynı zamanda hepimiz Galatasaray taraftarıyız. Ortak müzik zevklerimiz var, sevdiğimiz sanatçıların çoğu aynı. Bu arada "ilk tanıştığımızda sana çok pis gıcık olmuştum" demeyle başlayan dostluklara inanınız vardır öyle şeyler :D Egosu olamayan insanlarız, bazen keşke biraz egosit olsaydık bile diyorum çünkü dünya tatlısı insanlar ama kendilerini hiç beğenemezler. Ortak sorunlarımızdan birisi de bu; kendimizi güzel bulamıyoruz. Sürekli onlar bana "kendine bunu yapma çok güzel kızsın boş yere kendini beğenmemezlik ediyorsun" derler bende onlara aynısını derim, bana söyleyenler önce kendi güzelliklerinin farkına varsınlar. Bakalım bu sorunumuzu ne zaman çözeceğiz :D
 
              Aramızda sadece bizim anlayabileceğimiz değişik isimler var, kendi aramızda esprilerimiz var, yani artık bakışlarımızla bile anlaşabiliyoruz nasıl anlatayım daha :D Bu durumun faydasını genelde Tabu oynarken görüyoruz. Ama bu durumu anlıyorlar ve daha sonra bizi aynı gruba koymuyorlar :D

              Sürekli dertleşiriz, diyorum ya aynı zamanlarda aynı hataları yaptık. Bize "kendi aranızda halledin" deyip çekildiler, birbirimize kaldık. Bazen halledemedik çoğu şeyi ama kendi aramızda kaldık. Bazen kızıyoruz birbirimize, bazen küsüyoruz, bazen zayıf anlarımızda tahammül edemediğimiz zamanlar oluyor ama yine de birlik oluyoruz, en ufak bir olayda bile hep destek tam destek oluyoruz birbirimize. Birbirimize dost diyorsak bunun böyle olması gerekir zaten, kardeş olabilmek böyle bir şey değil mi? Sırtımı güvenle dayayabileceğim dostlar edinmek lise hayatımın bana kazandırdığı nadir güzelliklerden biridir. Umuyorum birlikte daha çok senelerimiz olur.

             Tamam biraz duygulanmış olabilirim, birazcık yani çok az ama tamam daha fazla uzatmayacağım bu  kadar sevgi pıtırcığı modu bugünlük yeter :D