24 Aralık 2015 Perşembe

#GününŞarkısı



Sezen Aksu'yu çok sevdiğimi daha önce söylemiştim. Bu kez sadece Sezen'i sevdiğim için seçmedim bu şarkıyı. İçime işledi artık galiba. "Ah İstanbul...." Bu gece fazla canım yanıyor. Yine bir yerlere haykırmam lazımdı bunu. Canım blog'um yine imdadıma yetişti. Blog mesafeli bir kelime gibi geliyor çünkü artık burayı günlük gibi kullanıyorum :))
Neyse başka bir yazımda dertleşelim. Şimdi sadece Sezen Aksu dinleyelim bence.



18 Kasım 2015 Çarşamba

Hastayım, Yorgunum, Sınav Öğrencisiyim !


                  Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba. Çok uzun bir yazı yazmayı düşünmesemde yine de buraya yazmayı seviyorum.

                  Birkaç gündür çok fena hastayım, kendimi hiç iyi hissetmiyorum ama üzerime 3 kat hırka giyip Tarih yazılısına girecek kadar da vefakar bir öğrenci olmamla da gurur duyduğumu belirtmek isterim :))) Yazılılarım ufaktan başladı sayılır. Seçmeli derslerimizin yazılılarını oluyoruz, diğer haftada normal yazılılarım başlayacak.

                   Kendimi çok yorgun hissediyorum, sanki bu ben değilim, bu bünye bana ait değil. Ben bu kadar güçsüz değildim diyorum. En basitinden ben bu kadar kolay hasta olmazdım :(( "İnsanın ruhu hasta olmadan vücudu hasta olmazmış" mı derlerdi? Hasta olduğumu gören herkes bana buna benzer şeyler söyledi de çünkü. Herkes her ne olursa olsun, içinde ne yaşarsa yaşasın dışarıya karşı sürekli gülen bir kelebek görmeye alışmış. Bu bitmiş hallerim onlara tuhaf geliyor. Ama belki biraz ruhum da hasta olabilir, yani biraz... Bu konuya ayrı bir yazı yazmam gerekir ama şu an aşırı derecede üşeniyorum :)) Bu konu ile ilgili sadece şunu söyleyebilirim bende artık mutlu olmak istiyorum, bende artık sevilmek istiyorum, bende artık "yoruldum, gücüm bitti" dediğim an birisinin elimden tutup "yalnız değilsin" demesini istiyorum... Ohooo ben ne kadar da çok şey istiyormuşum ya, ne münasebet kelebek ne hakla ama değil mi? Neyse bakalım daha fazla bu konu ile ilgili konuşmak istemiyorum, bana bir dokunan bin ah işitiyor zaten :))

                   Galiba şimdilik bu kadar, yazılı çalışmaya devam etmem gerekiyor da biraz :))) Tüm öğrenci arkadaşlara sabır diliyorum....
 
             

10 Ekim 2015 Cumartesi

#GününŞarkısı


               10. ayın 10. günündeyiz. Bugün Feridun Düzağaç'ın doğum günü, iyi ki doğmuş ^.^ Bugünün şarkısı haliyle Feridun Düzağaç'tan olacak ve tabi ki "F.D" olacak :D
           "10. ayın 10. günü saat 10 buçukta yanmış mumum,
            35 yıl olmuş ihtiyar bir çocuktur güzel ruhum..."
           

5 Ekim 2015 Pazartesi

#GününŞarkısı

   

            Bugünün tarihi 05/10/15 :D Hayatımda özel bir gün değil ama tarihe bakınca çok tatlı bir tarih gibi geldi ya, galiba sayıların cazibesi bu olsa gerek :D Aman Allah'ım galiba hayatımda ilk kez "sayıların cazibesi" cümlesini kullandım, sayıları ve matematiği pek sevmem ama neyse... Ekim ayının güzelliği diyerek konuyu kapatıyorum :D Uzun zamandır "Günün Şarkısı" nı seçmiyordum. Bugünün şarkısı Athena'dan Ben Böyleyim olsun o zaman :D  

           NOT: Önce kendinizi sevin, gerçekten sevin ve bir birey olarak ne kadar değerli olduğunuzun farkına varın. Hiç kimse sevmese bile siz sevin kendinizi, şu hayatta herkes sizden vazgeçse bile siz kendinizden hiç vazgeçmeyin. Vicdanınızı huzursuz edecek davranışlardan ve insanlardan elinizden geldiğince uzak durmaya çalışın. Ve gönül rahatlığıyla "Ben Böyleyim" diyebilin. Hatalarımla, yanlışlarımla, eksiklerimle ben benim, ben böyleyim...



   



      

1 Ekim 2015 Perşembe

Hoşgeldin Ekim :D


            Bugün 1 Ekim 2015, Perşembe. Ekim ayına girmiş bulunuyoruz. Normalde her ne kadar bahar ve yaz aylarını sevsemde Ekim'in yeri bende başka ; çünkü doğum günüm 15 Ekim :D Evet evet Terazi burcuyum :D Doğum tarihimi de burcumu da çok seviyorum. Perşembe günü doğmuşum, bu yılda Perşembe gününe denk geliyor doğum günüm. Amcam askerdeyken günlük gibi bir defter tutarmış, doğum haberimi alınca oraya tarihi yazıp kısa bir yazı yazmış. Yıllar sonra o defteri bulup o yazıyı okuduğumda çok duygulanmıştım. Ufak detaylarla, küçük şeylerle mutlu olabilirim. Hayat böyle de güzel.
    

    
             Sonbahar aylarında kimi insanlar Eylül'ü daha çok sever, şiirlere konu olan şu meşhur Eylül'ü. Kimileri en çok kışı sever. Yağmuru, karı, soğuğu, rüzgarı... İşte bende sonbahar aylarından en çok Ekim'i severim :D Ekim'de hava ne tam sıcak ne tam soğuktur.  Böyle bir güzeldir hava, ben severim. Bu ayın başka bir önemi daha var ama burda şimdi anlatmayacağım.  Belki başka bir zaman anlatırım. Bu konu ile ilgili söyleyeceğim tek şey  "Beni bu güzel havalar mahvetti..."

         Bu arada okul açıldı, hatta ilk haftası bitti sayılır. Bir hafta bir ay gibi geldi, tabi bünye tatil moduna alışınca... Sınıfım, 12. sınıf olmama rağmen en üst katta, kantin deseniz zemin katta....... Diyecek bir şey bulamıyorum. En basitinden bir kahve alıp gelmek istesem tenefüs yetmiyor. Sınıftan temel liseye geçen çok kişi olmuş, başka okuldan yeni gelen 4 kişi olmuş sınıfımıza ama hala kontenjanımız var, 6 kişi daha gelebilir. Sadece 2'sini sevebildim diğerleri kusura bakmasın. Sınıfta bu sene bir tuhaf geliyor. İlk kez yalnızlık bu kadar çok hissettirdi kendi okulda. Okul bu yıl benim için bomboş sanki. Sevdiğim arkadaşlarım gittiler. En yakınım, dostum, kardeşim dediğim insanlar gittiler. (Biri hariç, iyi ki var, o olmasa ne yapardım bilmiyorum.) Çok özlüyorum bizimkileri ya, en kısa zamanda onlara bir isim bulmam gerek buraya yazabilmem için yoksa böyle olmuyor. Onları da anlatmak istiyorum. Eğer bu bir kelebeğin hikayesi ise onlar olmadan tam bir hikaye olmaz.

           Bugün konuşurken fark ettim de blog açacağımı söylemiştim bizim kızlara ama yazmaya başladığımı söylememişim, çok tuhaf geldi. Hani derler ya "iki kişinin bildiği sır değildir" diye meğer bugüne kadar sırmış burası. Bu bloga gün gelecek çok güzel anılarımı yazacağım, inat ettim. Bu hayatta benim için güzel şeyler de olacak, olmak zorunda.

                   



         

25 Eylül 2015 Cuma

Bir Bayramı Daha Geride Bıraktık :D



           Bayramın 2. gününün sonuna geldik. Benim için bayram bitmiştir, akraba ziyaretleri yapıldı, eller öpüldü, misafirler ağırlandı, herkesin bol köpüklü Türk kahvesi yapıldı, en gereksiz muhabbetlere bile göz yumuldu, hiç kimsenin kalbi kırılmadı, gerekli vazifeler yerine getirildi, harçlık al... Harçlık? Alınamadı :(( Öğrenci insanım harçlık tabii beklerim ama neredee.. Hüsran yaşadım bu bayram resmen. Neyse bu harçlık konusunu kapatıyorum, üniversite kazanınca görüşeceğim zaten hepsiyle :D Şaka bir yana bu bayramda kazasız belasız bitti. Evimdeyim, yatağıma, televizyonuma, kumandama kavuştum. Ve tabi test kitaplarıma da..... Tamamen evcimen bir insanım, "evim evim güzel evim" felsefesi candır. Yahu insan televizyonunun kumandasını, üçlü koltuğunu bu kadar özler mi demeyin çılgınlar gibi özlenir :D

          Ben pek bayramları sevemiyorum artık. Sevemiyorum derken bayramlarda oluşan o güzel ortamı, paylaşımı, topluca yenilen yemekleri, içten yapılan ziyaretleri seviyorum, öyle büyüdüm çünkü ben. Kalabalık bir ailenin içinde, her bayram sabahı anneanne evinde bayram namazı öncesi dayılarla teyzelerle yapılan kahvaltılarla büyüdüm. Çocukluğumdan kalan bazı anılardan, insanların davranışlarından, şahit olduğum ikiyüzlülüklerden dolayı artık heyecanlanamıyorum bayram geliyor, aman ne güzel bir sürü insan göreceğim diye. Etrafta bir sürü bencil, çıkarcı, ikiyüzlü, işine geldiği gibi davranan, egoist insan göreceğim diye sevinemem doğrusu. Çünkü herkesin hayatında muhakkak var böyle insanlar. Ve büyüdükçe, kendi karakterini oturttuktan sonra daha net görüyor insan her şeyi, farkına varıp ayırt edebiliyor. O yüzden dedim az önce "hiç kimsenin kalbi kırılmadı" diye, bu görevimi de çok şükür bu bayramda yerine getirdim. Kazasız belasız bu bayramda bitti şükürler olsun, en önemlisi bu.

           Daha önceden söylediğim gibi oldu bayramda beni gören herkes "nasılsın?" sorusundan sonra "okul nasıl gidiyor, sınavın var değil mi, ders çalışmaya başladın değil mi, hangi bölümü istiyorsun, nereyi istiyorsun?" sorularının hepsini itina ile sordular. Bu bayram beni sinir eden nokta herkesin kafasına göre yorum yapıp, kendi fikirlerini en doğrusuymuş gibi aktarmaya çalışmaları oldu. Yahu daha hayatımda ilk kez gördüğüm insan bile gelmiş bana akıl veriyor, sıkı sıkı tembihliyor "sakın oraya gitme, benim dediğim yere git" diye. Oldu canım başka bir isteğin? Gerçekten bazen "az insan çok huzur" cümlesini iliklerime kadar hissediyorum. Tabii hiç kimsenin kalbini kırmaya değmez, "hı hı tamam düşünürüm" deyip geçiştiriyorum. Ama yani ayıp insan hiç mi iç açıcı, güzel şeyler söylemez, motive etmez. Bazı insanlar heves kırmak için itina gösteriyor resmen. Neyse daha fazla sinirlerimi bozmaya niyetli değilim.

              İyisiyle, kötüsüyle bir bayramı daha bitirdik. Ailemle birlikteydim bundan güzeli yok. Sevdiğim, değer verdiğim ve saygı duyduğum insanlar haricinde kalan kişileri umursamamayı öğrendim. Elimden geldiği kadar deniyorum. Yoksa erken yaşta göçerim ben bu dünyadan :D

           Kendimizi rahat hissetmediğimiz yerlerde bulunmak yerine keşke imkanlarımız uygun olsa da huzurevlerini, mezarlıkları, şehitlikleri ziyaret edebilseydik. Keşke en yakınımızdaki şehit ailelerini bu bayram yalnız bırakmasaydık, yardıma muhtaç insanlara  daha fazla el uzatabilseydik, çocukları daha fazla mutlu etseydik... İlerde kendi düzenimi oturtumca bunları yapmayı çok istiyorum gerçekten. İmkanı olan vicdan sahibi insanlar bu faaliyetleri göz ardı etmesinler. Evet belki Kurban Bayramı'nda telaş daha fazla oluyor, iş güç daha fazla oluyor doğrudur ama hiç değilse Ramazan Bayram'ında 1-2 saat ayırılabilir bence. Bayramlar bunun için vardır bence. Toplumu toplum yapan değerler vardır, sahip çıkılası güzel yönleri vardır. Bu kelebek herkese iyi bayramlar dilerrr :D Sağlıkla, huzurla, mutlulukla geçen güzel bir bayram geçirmeniz dileğiyle; hep beraber, birlik beraberlik ve huzur içinde geçireceğimiz güzel bayramlara....

         

23 Eylül 2015 Çarşamba

Buralardayım Yine :))




                    Ben ve yalnızlığımdan merhabalar...
             Erken pes ettiğimi fark ettim, biraz toparlanmaya başladım, kitap defter yüzüne bakmaya başladım. Tabi, ne kadar erken (!) değil mi? Azıcık düzeltmeye çalışıyorum kendimi, çalışmaya çalışıyorum, matematiği sevmeye yani sevemesem bile iyi anlaşmaya çalışıyorum..... Deniyorum işte. Biraz da yazmaya çalışayım dedim bu akşam. Burası sessiz hala, sesimi duyurmaya çalışmıyorum şimdilik. Burası biraz daha gizli kalsın, çok güzel planlarım var, "tamam işte, oldu" dediğim an galiba diğer bloglar gibi bende kendi blogumun sesini duyurmaya başlarım. Olsun böyle de güzel bee :)) Neden ertelediğimi sorarsanız şu anlık en büyük sorunum ve bahanem sınavım, stresim, korkularım... Burası "Bir Kelebeğin Günlüğü"  gibi değil resmen "Bir Sınav Öğrencisinin Günlüğüne" dönüştü. Ve ben içimdeki o eski neşeli, huzurlu, eğlenceli, daha renkli hayalleri olan kelebek tam olarak gelene kadar sanki burası eksik kalacakmış gibi hissediyorum. Ben ilerde buraya yazdıklarımı okuyunca ne diyeceğim acaba kendime onu merak ediyorum. Kesin çok gülerim :)) Ben zaten hep gülüyorum nedense, arada ağlanacak halime de gülüyorum orası ayrı... En çok neyi istiyorum biliyor musunuz? Bu sene bitsin ama güzel bitsin ve ben seneye bu zamanlar buraya üniversitedeki ilk anılarımı yazmaya başlayayım ve gittiğim yerde mutlu olayım istiyorum. Çok mu be, çok mu şey istiyorum? Bak var ya yine içlendim, psikolojime bile güvenemiyorum iyi mi :))

         Bu arada bayram geldi. Saat gece 12' yi geçtiğine göre arife gününde sayılırız. Gören, duyan, okuyan varsa şimdiden iyi bayramlar dilerim ^.^ Kazasız, belasız, kavgasız, sevdiklerinizle birlikte, mutlu, huzurlu, bayramlar... Şimdi burda "ahh nerde o eski bayramlar" muhabbetine girmeyeceğim hiç ya da şu kötü kötü "havada @ kokusu var" gibi esprilere bir şey demeyeceğim. Diyeceğim o ki Allah herkesi bayramda akrabaların o meşhur sorularına karşı sabır versin. Bknz ; "Okulu ne yaptın, kaçıncı sınıfsın sen şimdi, keşke sağlık okusaydın kısa yoldan bir işin olurdu, ee ne okuyacaksın bakalım, ne olacaksın sen, nereyi istiyorsun... ?" bunlar sadece okul ile ilgili olanlar.  Allah affetsin ama belli bir yaşa gelip, birtakım olaylar yaşadıktan sonra kalabalıktan ve bayramlardan da soğuyor insan. Neyse... "Akraba sorunsalları" dediğim şey tam olarak böyle bir şey işte.

             Konu nerden nereye geldi değil mi? Ben yine çok konuştum. Böyleyim işte. Ders çalışırken ruhum sıkıldı, gelip birkaç satır bir şeyler yazayım dedim sonra yine dersten, burayla ilgili planlarımdan, hayallerimden girip bayramdan, akrabalardan çıktım. Ama yani yazmışken bayrama değinmemek, bir bayram kutlaması yapmamak olmazdı :))



31 Ağustos 2015 Pazartesi

Ne Olsun Hep Aynı Şeyler İşte...


            Çok uzun bir aradan sonra yazıyorum buraya, zaten ben bu işi pek beceremedim galiba. Bir yere bir şeyler karalıyorum işte, kendimle dertleşiyor gibiyim bir nevi ama olsun bu da iyi geliyor bana. Ağustos'un son günündeyiz hatta son saatleri diyebilirim. Eylül geldi. Tatil bitti diye üzülmüyorum aslında sadece koskoca tatil bitti gitti neredeyse ama ben bütün tatil boyunca hep evdeydim. Güya sınav öğrencisiydim de, ders çalışacaktım da aman da aman... Hiçbir şey yapmadım. Resmen yatarak geçirdim bütün tatili. Bu zamanlarımı sınava 1-2 ay kala konuları yetiştiremediğimde suratıma çarpın benim. Ah ah...
          Blog açmaya ilk karar verdiğimde daha başka dertlerim vardı. İçime atmaktan yorulmuştum. Bir boşluğa haykırmam gerekiyordu, şu dizilerde/filmlerde olur ya meşhur dağa taşa, kuyuya haykırma sahneleri gibi... Ama şimdi fark ettim de yazılarım hep sınav korkularım ve stresim üzerine olmuş. Hayat ne tuhaf. Esas konuya giriş yapmamışım bile, konunun ne olduğunu anlatmamışım, adını bile anmamışım. Belki de esas konu diye bir şey kalmadığı içindir, belki de artık esas konuya inanmadığım için...
             Yazı yazmayı ihmal ettim, blogumla ilgilenemedim. Zaten hiçbir şey yapmıyorum, hiçbir şeyle ilgilenmiyorum ben. Ne yaptığım konusunda bende bir fikir sahibi değilim. Tamam kendimi gömmeyi bir kenara bırakmam lazım. Çünkü bu konuda uyarılarımı aldım, kaybettiğim öz güvenimi geri toplamam gerekiyor. Şimdilik buralar biraz daha böyle kalsın bakalım, ben biraz daha kendimle dertleşmeye devam edeyim. Sonrasına bakarız :)
           Bu arada "iyi ki bir sınavın varmış ha, anlat anlat bitiremedin" demeyin (çekilecek dert değil), hakkında yazacağım konuları liste bile yaptım. Daha şiirlerden hiç bahsetmedim. Usta şairlere ve yazarlara değinmedim, ki ben çok severim kendilerini. Galatasaray ve bendeki yeri konusunu açmadım:) Yani daha "sorunsallar" konusuna giriş bile yapmadım o derece :) Ama biraz daha zaman var sanki, diyorum ya burası böyle biraz daha beklesin beni. Böyle arada gelir yazar giderim. Bu bile iyi geliyor gerçekten. Şimdilik bu dertli, sıkılmış, stresli, biraz umutsuz (bazen baya umutsuz), ama yeri geldiğinde hayal kurmaktan vazgeçemeyen (bazen de kurduğu hayale bile inanamayan), ama yine de gülmeyi ihmal etmeyen kelebekten sevgilerle :))

               
                     

           

2 Ağustos 2015 Pazar

Hâlâ 6 Yaşındayım Ben; Hayal Kırıklığım Boyumdan Büyük


          Neler yazmak istiyorum buraya bir bilseniz. İçimden neler geçiyor da tutuyorum kendimi. Neyse'ler de çoğalıyor bu aralar içimde.
           Annemin ve babamın ne kadar eli öpülesi, ne kadar saygı duyulası insanlar olduğunu fark ettim bir kez daha. Vatan, millet, bayrak sevgisi ile ne güzel de büyüttüler bizi. Memleketin derdine yanmayı da öğretmişler bana şimdi anlıyorum gözüme uyku girmedikçe. 2 saat önce gelen şehit haberinden sonra hadi uyu uyuyabilirsen, hadi huzurla koy bakalım kafanı yastığa rahat edebilecek misin? Ben edemedim.
           Bende başka bir şeyler vardı hep, ben bazı şeyleri sebepsizce severim, sevmem için illa bir sebep olması gerekmez, içimden gelir. İlkokula daha yeni başlayacaksınızdır, okula kayıt yaptırırsınız, önlük ve çantanızı alırsınız ve sizi öyle gören herkesin ilk sorduğu soru hep aynıdır ; "Aman da aman büyümüş de okula mı başlamış? Ne olacaksın bakalım sen büyüyünce?" Tabi daha 6-7 yaşında çocuğuz herkesin hayali farklı o zaman nerden bilelim sınav denen iletti. Hepimiz söylerdik bir şeyler; balerin, pilot, doktor, öğretmen, çöpçü, itfaiyeci, ressam, astronot... Benim hayalim herkesi şaşırtmıştı 6 yaşındaki bir kız çocuğundan beklenmedik bir cevap gelmişti "asker olcam ben, teğmen olcam" içimden gelerek söyledim, en derinden. Kimisi güldü geçti duyunca kimisi daha o zamandan yoluma taş koymaya çalıştı bile ama annem ve babamdan başka kimse inanmadı tabi. Herkes için gelip geçici bir hevesti bu ama kimse o küçük kızın o küçük yüreğiyle ve azimle ortaokula kadar çok başarılı olmasını beklemiyordu. O gülüp geçenler "acaba?" demeye başlamıştı. "Acaba bu kız askeri lise sınavını kazanabilir miydi?" yok yok korkulan olmadı o küçük kızın hayalleri ortaokulda başına yıkıldı. O kadar çok azimliydim ve ders çalışıyordum ki ortaokulda gözlerim bozuldu gözlük kullanmaya başladım. Ama doktorun yanında o yaşıma kadar hiç ağlamadığım kadar ağladım. Zaten düzenli olarak 2 sene kullandım o gıcık gözlüğü sonra kaldırdım bir yere kitap okurken falan kullanmaya başladım. Daha sonra askeri liseye benim sınav dönemimde kız öğrenci alımının olmayacağını söylediler bana, inanmadım ama zaten gözlük takmaya başlayınca alsalar da gidemem deyip oturdum yerime.
          Etrafta örnek aldığım kimse yoktu, daha 6 yaşındaydım ve hislerim beni hep o üniformaya itti. Diyorum ya sebep olmasına gerek yoktu, ben bunu hissedebiliyordum. Günümüz şekli ile tarif etmem gerekirse aşk gibi düşünün, aşık olduğunuz zaman illa bir sebep olması gerekmez ya "neyini sevdin sen" diyenlere "sadece sevdim ben" demek gibi bir şey bu. İçimde kalan en büyük ukde ve hayatımdaki en büyük hayal kırıklığımdır. Şimdi en ufak bir şansım olsa, en ufak bir fırsat çıksa karşıma bir saniye tereddüt etmem o fırsatı değerlendirmek için. 
            Niye anlattım size en büyük hayal kırıklığımı diye merak ederseniz bu sıralar gelen şehit haberleri canımı öyle bir yakıyor ki tarif edemiyorum. Benim bu kadar acıyorken burada, aileleri ne haldedir kim bilir, zaten hep ateş düştüğü yeri yakmıyor mu? Televizyonu açıp her haberleri izlememde sanki o çocukluk hayalim her gün tekrar büyük bir gürültü ile yerle bir oluyor. Keşke diyorum sadece, keşke...
           Siyasete hiç girmek istemiyorum, zaten çok sinirliyim. Bir insan tarihini kesinlikle bilmeli. Kimseye pabuç bırakmamalı. Kendi tarihine meraklı bir insanım ve bu sıralar bunun aslında ne kadar güzel bir şey olduğunu fark ettim. Hem ne demiş Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk : "Evvelâ millete tarihini, asîl bir millete mensup bulunduğunu, bütün medeniyetlerin anası olan ileri bir milletin çocukları olduğunu öğretmeliyiz."  Vatanını canından çok seven bir milletin yazdığı bir tarihe sahibiz ve bu değişmedi. Değiştirmeye kimsenin gücü yetmeyecek. 
          Evet belki en büyük hayalim yıkıldı ama ben yıkıldı diye hayal kurmaktan vazgeçmem. Yine hayal kuruyorum, yine bu vatana faydalı bir birey olmak istiyorum. Bu ülkeye adalet lazım, adaleti sağlayacak vicdanı kuvvetli bir gençlik lazım. Bir Mehmet gider yerine diğeri gelir. Bu ülkenin vicdanlı, asil ve gururlu evlatları bitmez.

13 Temmuz 2015 Pazartesi

Bir YGS Öğrencisinin Dramı Vol 2#

   
         Tüm düzenim bozuldu, kafamda yaptığım hiçbir ders çalışma planını yapamadım. Uyku düzenimi mahvettim, uyuyamıyorum. Ders çalışamamak da psikolojimi bozuyor. Bu yaz tatilinin kolay geçmeyeceğini biliyordum ama kendimce bir şeyler planlıyordum, olmadı işte öyle :( Üzerine bir de korkularım artmaya başladı, stres yapmaya başladım. İşin kötüsü uyuyamadıkça düşünmek için çok fazla zamanım oluyor, düşündükçe daha çok stres yapıyorum. Umarım seneye bu zamanlar her şey çok güzel olur, yoksa kalbim dayanmayacak daha fazla.

       Annemle çok fazla sohbet ediyoruz, zaten ikimizde uyuyamadığımız için hep birlikte vakit geçiriyoruz. Bol bol sohbet ederiz, eğleniriz ama bir bakıyoruz muhabbet aynı yere gidiyor => Sınav. Kaygılarımı, korkularımı, stresimi onunla paylaşıyorum. Elinden geldiği kadar yanımda oluyor canımıniçi. Zaten bu aralar ondan başka kimseyle konuşamıyorum. Herkesin başka başka dertleri var, bizim kızlar kendi hallerindeler. Annem dinliyor beni, bana "şimdi söyle bakalım nereyi istiyorsun" dediği zaman birden pat diye duruyorum. Kafam karıştı çünkü :(

         Hukuk okumayı çok istiyordum hayallerimde o vardı. Ama gözüm korkuyor şimdi. "Hukuk'u 4 senede bitiren yok ya, bir gecede 600 sayfa kitap okuyamayan gelmesin, 3. sınıfı en az 2 sene okursunuz, 1. sınıfta hakim-savcı olmayı düşünenler son sınıfta avukat olup en kısa sürede mezun olduklarına şükredecekler..." gibi cümleler duymak inanın hiç iç açıcı değil. Tabi ki hiçbir meslek kolay değil, Hukuk okumak isteyen insanın kitap okumayı sevmesi, siyasetle, politikayla, felsefe ve tarihle arasının iyi olması, ilgi duyması gerekir bunu biliyorum. Ama insan biraz motive edici cümleler kurar değil mi? Ailem PDR'ye daha sıcak bakıyordu "bir bayan olarak daha rahat yapılacak bir iş" gözü ile bakılıyor, ama ben üniversiteyi bitirene kadar memlekette atama yapacak yer kalmayacak diye korkuyorum.  Bunları bir kenara bırakıp sadece sınava odaklanmak istiyorum. Zaten iyi bir sıralama yaparsam o zaman hangisini seçeceğime daha rahat ve daha mutlu bir şekilde karar verebilirim diye düşünüyorum. Şu an önemli olan düzenli bir şekilde çalışmaya başlamak. Tabii ben kafamı bir toparlayıp kendime bir çekidüzen verebilirsem.... Umarım bu kendimi toparlama işlemim çok uzun sürmez çünkü ne demiş atalarımız "su uyur düşman uyumaz" rakiplerim gece gündüz ders çalışıp harıl harıl test kitabı bitiriyorlar. Daha şimdiden yoruldum, kendimi sıkışıp kalmışım gibi hissediyorum. Bu sene bitsin, bu sene güzel bitsin. Ne olur bir kere de iyi şeyler olsun, güzel şeyler...

         

8 Temmuz 2015 Çarşamba

Bir Efsane : Leyla ile Mecnun


                            


            
-İsmail Abiiiii 
-Hoopppp

                Evet bazılarımız için asıl efsane, bir deha olan Burak Aksak'ın kaleminden çıkan, yönetmenliğini Onur Ünlü'nün yaptığı TRT 1'de yayınlanan o sımsıcak mahalle dizisidir. 2011 yılının Şubat ayında hayatımıza giren güzel insanlara veda etme fırsatını bize vermeyen TRT'ye selam olsun.... Ne oldu kaldırdınız da elinize ne geçti anlayamıyorum ki ıslak tuvalet terliği misiniz? IMDb'de 15,908 oy üzerinden 9.3/10 puan alan Leyla ile Mecnun sitenin en iyi televizyon dizileri listesinde ilk 10 içerisinde yer aldı ve bu başarıyı yakalayan ilk Türk dizisi oldu. Her hafta yayınlandığı gün ve saat içerisinde yayıncı kuruluş tarafından Twitter üzerinden açılan sohbet konuları ile dünyanın en çok konuşulan konuları listesine girdi. Tüm bu başarılarına rağmen Haziran 2013'de yayından kaldırıldı, yayından kaldırılma sebebi "reyting ve bütçe sorunu" yani yerseniz...

              
                  Mecnun =Ali Atay
                  Leyla = Ezgi Asaroğlu, Müge Boz (Şirin), Zeynep  Çamcı (Sedef), Melis Birkan
                  İsmail Abi = Serkan Keskin
                  Yavuz = Osman Sonant
                  İskender = Ahmet Mümtaz Taylan
                  Erdal Bakkal = Cengiz Bozkurt
                  Ak Sakallı Dede = Köksal Engür
                  Çırak Kaan = Ege Tanman
                  Hidayet = Cihan Ercan
                         Ve mahallenin diğer güzel sakinleri



     
              Kireçburnu'nda çekilen dizi hayatımıza öyle güzel girdi ki, biz bu güzel insanlara o kadar alıştık ki... 30. bölümden sonra Leyla değişti ama birçoğumuzun kalbinde hep ilk Leyla'nın yani Ezgi Asaroğlu'nun yeri daha özel kaldı. İzleyenler bilirler zaten ama hiç izlememiş olanlar çok şey kaçırıyorlar. Neden bu kadar sevdik derseniz; küfür etmeyi bilmeyen, hala bir tarafı çocuk kalan, mahalle kültürünü dibine kadar yaşayanların, kendi çölünde kaybolanların dizisidir Leyla ile Mecnun, espriden anlayan, küfürsüz ve kaliteli komediye sahip, çay içmeyi seven, hayvansever (daha doğrusu en çok at sever), kaliteli müzik zevki olan, beklemeyi huy edinen, yalan söylemeyi beceremeyen, dürüst, samimi insanların, İstanbul'a gittiğinde ilk merak ettikleri yer Kireçburnu olanların dizisidir Leyla İle Mecnun. "Gitme kaybedince daha çok seveceksin" diyenlerin, "sevdalılar beni anlar" diye haykıranların, "o gemi bir gün gelecek" diye umut edenlerin dizisidir Leyla ile Mecnun. Beddua etmeyi bilmeyen, "pis, pislik herif, poşet, kulpu kırık çaydanlık, tuvalet terliği, pipet" diyenlerin, üşengeç insanların, zeki insanların, kalp kırmayanların, çayı fincanda değil ince belli bardakta içenlerin, ağlarken bir anda kahkaha atan insanların dizisidir Leyla ile Mecnun.
         
Gömülü resim için kalıcı bağlantı

         
            Hep İsmail Abi gibi bir abi, bir arkadaş özlemi çektik. İskender Baba gibi bir mahalle büyüğü özlemi çektik. Hiç Erdal Bakkal gibi bir bakkalımız olmadı bizim. Fedakarlığı, beklemeyi, sabretmeyi, dostluğu, birliği beraberliği öğrettiler, bunu anlatmaya çalıştılar bize. Hiç mahallede büyümeyen, sokakta oyun oynamayan, mahalle kültüründen yoksun bir nesil yetişmesin diye o kültürü aşıladılar geriden gelenlere. Argosuz, bel altı vurmadan, kıvrak zekayla, gönderme yaparak, kelime oyunlarıyla, klişeye tepki komedi yaptılar. Yeri geldi eriğe, incire düştüler, yeri geldi sakız çiğnediler. Bize pazartesi günlerini sevdirdiler. Yüzümüzü güldürdüler, bize gerçekten güzel şeyler öğrettiler. Şiir okudular be şiir daha ne yapsın bu adamlar, türkü söylediler, çay içtiler, birlik beraberlik içinde yaşamayı, dostluğu, dayanışmayı anlattılar. Bu adamlar "Göğe Bakın" dediler...

             Böyle bir diziyi bitirdiler hem de biz bu kadar çok severken... Final yapmasına bile izin vermeden yayından kaldıran ama daha sonra yine de her gün tekrarını yayınlayan TRT'de gördüm acizliği resmen. Hep sonunu merak ettik, herkes kafasında bir şekilde bitirdi Leyla ile Mecnun'u ama kimsenin beklemediği bir şekilde dizinin finali "Ben de Özledim" dizisinde açıklandı. Burak Aksak yine yaptı yapacağını, bu adamdaki zekaya hayranım gerçekten. Allah herkese Burak Aksak zekası versin derim. Dizinin finalini izleyen herkes, en duygusuzum diyen kişi bile, bir kez daha hayran kaldı bu ekibe, hiç kimse böyle bir son beklemiyordu çünkü. Ama baştan uyarıyorum diziyi tam olarak izlemeyen veya izleyip ama içinde hissedemeyen, anlayamayan insanlar anlayamaz asıl meseleyi.

         Yazdıkça daha çok uzayıp gidecek, söylenecek sözler, anlatılacak güzellikler bitmeyecek. Belki hızımı alamam, devamı gelir yazının belli olmaz. Velhasıl-ı kelam bende bu dizinin, bu ekibin yeri başka. Her repliği, her şarkısı birbirinden güzel, birbirinden anlamlı. Hepsini ayrı ayrı çok sevdik. İsmail Abi'yi abimiz gibi sahiplendik resmen. Hiç Serkan Keskin diyemedik, bizim için hep İsmail Abi olarak kaldı. Ali Atay'ı ayrı, sesini ayrı, gözlerini ayrı sevdik. Ahmet  Mümtaz Taylan'a baba karakterini çok yakıştırdık, Cengiz Bozkurt bizim için hep Şimbilli Erdal olarak kaldı, Osman Sonant'ın şiir okumalarını çok sevdik, Dede'den tavsiyeler aldık çoğu zaman ... Anlattıkça özlüyor insan. Şiir seven, çay içen, kitap okuyan adamlardan ne istediniz? İnşallah ayak serçe parmağınızı sehpanın köşesine çarparsınız, ıslak tuvalet terliğine çorabınızla basarsınız başka da söyleyecek bir şeyim yok size. "Ve kusura bakmayın. Hepiniz kibrinizde boğulacaksınız!" Biz o dizide bambaşka şeyleri sevdik. Herkes kendinden bir parça buldu sanki, izledikçe sahiplendik. Hiç gelmeyen bir gemiyi bekledik yıllarca, ama beklerken hiç umudumuzu kaybetmedik. Yine söylüyoruz, hep söylüyoruz, inanıyoruz : "O GEMİ BİR GÜN GELECEK !" 

Gömülü resim için kalıcı bağlantı








5 Temmuz 2015 Pazar

#GününŞarkısı

    
       Sezen Aksu mükemmeliği böyle oluyor işte. Minik Serçe'nin şarkılarını dinlemeyi çok severim :D En sevdiğim şarkılardan biridir, herkesin hayatında "yavrum baban nereli, nereden bu kaşın gözün temeli?" diyebileceği biri lazım galiba yoksa şarkıyı dinlerken insan bir eksiklik hissediyor :D 


Gönül gözüm kapalı 
Bilerek sana yazılıyorum 
A penceresi aralı 

Her yerine bayılıyorum 



Yavrum baban nereli 
Nereden bu kaşın gözün temeli 
Sana neler demeli 
Ay seni çıtır çıtır yemeli 

Anam babam aman 
Kaçın kurası bu 
Ne baş belası bu 
Gönül kirası 

Anam babam aman 
Kaçın kurası bu 
Ne baş belası bu 
Gönül kirası ah... 

Aman bize nasip olur inşallah 
Boyuna da posuna da bin maşallah 
Senden gelecek cefalara nazlara 
Sözlere sazlara eyvallah

                                          Sezen Aksu - Kaçın Kurası









4 Temmuz 2015 Cumartesi

#GününŞarkısı


Müzik dinlemeyi sevmeyen insan var mıdır acaba merak ediyorum? Ben müziksiz yapamayanlardanım, kulaklığım olmadan olmaz. Ruh halime göre müzik dinlerim. Yabancı şarkılarla aram pek iyi değildir. Saysam çok isim çıkar ama çoğunlukla dinlediğim isimler bellidir. Yeri geldiğinde türkü de dinlerim, Türk Sanat Müziği de dinlerim, ailede seven çok olunca :D  #GününŞarkısı'nda açılışı Feridun Düzağaç ile yapmış olayım o zaman :D



"Kimse kimsenin her şeyi olamaz-mış
Di'li geçmişten tek yaramsın sen
Sensiz kimse mi kimsesiz miyim bilmem
Hiç bilmek istemem;
Hatta düşünmem

Gel bak bir elimde gökyüzü var hala
Ötekinde kayıp giden yıldızlar la la
Korkular da benim umutlar da
Beni bırakma "
           Feridun Düzağaç - Beni Bırakma 






3 Temmuz 2015 Cuma

Bazenler Çoğalıyor Bazen



            İnsanın bazen dengesi bozuluyor, tüm düzeni alt üst oluyor, kafası karışıyor, ikilemde kalıyor, ne yapacağını bilemez hale geliyor. İnsan bazen kırılıyor, üzülüyor, pes ediyor, güvenini kaybediyor, gördüğü, duyduğu, yaşadığı şeyler karşısında şaşırıp kalıyor, çaresiz kalıyor... İnsan bazen çok yoruluyor. Şu genç yaşımda "yıldım" demekten bıktım usandım vallahi. Bazen "insanlar o kadar şey yaşıyor, millette ne dertler var seninkiler de dert mi?" diyorum ama bende insanım işte benimkilerde beni yoruyor.

          Öğrendiğim en güzel şeylerden biri hayata farklı açılardan bakabilmektir galiba. Yani elimden geldiği kadar deniyorum, olduğu kadar kendimi karşımdakinin yerine koymaya çalışıyorum ama bazen beni o kadar çok zorluyorlar ki "yetti artık" diyorum. Hani "burama kadar geldi artık" derler ya benim limitin sınırlarını zorladılar, şimdi daha sabırsız ve tahammülsüz biri oldum, eskiden tahammül sınırım daha yüksekti. Neyse bu hale getirenler utansın ne diyeyim. Saman alevi gibidir öfkem bir anda parlıyorum, o an 'olabildiğince uzak durunuz ve yalnız bırakınız' tabelası lazım galiba bana, uzun sürmüyor belki ama o an birazcık tutamıyorum kendimi. Tahammül sınırım azaldı dediysem vur deyince öldürmeyin hala birçok kişiye göre gayet sabırlı bir insanım sadece eskiden daha iyi durumdaydım.

             Bazen düşünüyorum da hak etmeyen insanlara hak etmedikleri değeri verdiğimiz için bu kadar çok kaybediyoruz. "Hadi sevmeyi bilmiyorsunuz bari sevilmeyi becerebilin" demek istiyorum bazılarına. Bazen hatayı kendimde buluyorum, bazen gerçekten sadece iyi niyetimden kaybettiğimi düşünüyorum. Bazen kendimi çok güçlü hissediyorum bir anda, bazen Sezen Aksu'ya bağlıyorum "küçüğüm daha çok küçüğümm..." deyip geri çekiliyorum. Bazen gerçekten yalnız değilmişim gibi geliyor ama sonra bir an geliyor aslında tamamen tek başıma olduğumu fark ediyorum. Ne kadar çok "bazen" dedim değil mi? Oturup düşününce böyle oluyor işte, insan biraz kendini geri çekip etrafına bakınca ne kadar tuhaf geliyor her şey. O an yaşarken, o an'ın içindeyken fark edilmiyor. Hayat işte, bazenler çoğalıyor bazen...


                     

2 Temmuz 2015 Perşembe

Güzel İnsanlar, Yürekleri Gibi Güzel ....


 
         
                  İçimden dostlarımdan bahsetmek geldi bir anda. Birlikte aynı   hataları yaptığım, birlikte güldüğüm, birlikte ağladığım, dertleştiğim, derdimi, sıkıntımı hatta bazen öfkemi paylaştığım, her konuşmamızın sonu "kendine dikkat et, hayırlısı olsun, kader, kısmet, amaann boşver, neyse artık olmuşla ölmüşe çare yok, ölümden öte yol yok ya ..." gibi cümlelerle biten artık kız kardeşim olmuş dostlarımdan bahsedeyim istedim. Kaybedenler Klubü gibiyiz yemin ediyorum. Hatta kendimize böyle demeye başladık. 5 kişilik bir grubuz aslında ama ABA'mız tayin dolayısı ile bizden uzakta böylelikle 4 kişi kaldık ama sorun bakalım birimiz bile istediğini elde edebilmiş mi, tam anlamıyla mutlu mu? Ne münasebet yok öyle bir şey. Bir gece birlikte kaldık, o günü asla unutamam. 4 kişi düşünün bir koltukta.. Tüm hataları, tüm kaybedişleri, tüm sevilemeyişleri için birlikte sabaha kadar ağlayan. Tablo biraz içler acısı ama buna ihtiyacımız vardı.                              

                     Kendi halinde etliye sütlüye karışmaktan uzak duran, içten insanlarız, olduğumuz gibiyiz, çok güleriz, neşeliyiz, hatta birimizin kahkahaları meşhurdur Saba Tümer'e rakip olur o derece, yardımsever insanlar olduğumuzu düşünüyorum, en önemlisi vicdan sahibiyiz, merhametliyiz. Eğlence anlayışımız bir araya gelip yemek yemek oluyor genelde ama neyse :D Mesela her Cuma aynı kafeye gider bir şeyler yeriz, klasik bir durumdur bu. Aynı zamanda hepimiz Galatasaray taraftarıyız. Ortak müzik zevklerimiz var, sevdiğimiz sanatçıların çoğu aynı. Bu arada "ilk tanıştığımızda sana çok pis gıcık olmuştum" demeyle başlayan dostluklara inanınız vardır öyle şeyler :D Egosu olamayan insanlarız, bazen keşke biraz egosit olsaydık bile diyorum çünkü dünya tatlısı insanlar ama kendilerini hiç beğenemezler. Ortak sorunlarımızdan birisi de bu; kendimizi güzel bulamıyoruz. Sürekli onlar bana "kendine bunu yapma çok güzel kızsın boş yere kendini beğenmemezlik ediyorsun" derler bende onlara aynısını derim, bana söyleyenler önce kendi güzelliklerinin farkına varsınlar. Bakalım bu sorunumuzu ne zaman çözeceğiz :D
 
              Aramızda sadece bizim anlayabileceğimiz değişik isimler var, kendi aramızda esprilerimiz var, yani artık bakışlarımızla bile anlaşabiliyoruz nasıl anlatayım daha :D Bu durumun faydasını genelde Tabu oynarken görüyoruz. Ama bu durumu anlıyorlar ve daha sonra bizi aynı gruba koymuyorlar :D

              Sürekli dertleşiriz, diyorum ya aynı zamanlarda aynı hataları yaptık. Bize "kendi aranızda halledin" deyip çekildiler, birbirimize kaldık. Bazen halledemedik çoğu şeyi ama kendi aramızda kaldık. Bazen kızıyoruz birbirimize, bazen küsüyoruz, bazen zayıf anlarımızda tahammül edemediğimiz zamanlar oluyor ama yine de birlik oluyoruz, en ufak bir olayda bile hep destek tam destek oluyoruz birbirimize. Birbirimize dost diyorsak bunun böyle olması gerekir zaten, kardeş olabilmek böyle bir şey değil mi? Sırtımı güvenle dayayabileceğim dostlar edinmek lise hayatımın bana kazandırdığı nadir güzelliklerden biridir. Umuyorum birlikte daha çok senelerimiz olur.

             Tamam biraz duygulanmış olabilirim, birazcık yani çok az ama tamam daha fazla uzatmayacağım bu  kadar sevgi pıtırcığı modu bugünlük yeter :D






                                   









30 Haziran 2015 Salı

Bir YGS Öğrencisinin Dramı

 

                Şimdi size vicdanımın sesini takdim ediyorum ; "Ders çalış, ders çalış, sadece masaya otur ve kitabı açıp ders çalış...."  demesi ne kadar kolay bir çırpıda söylenebiliyor. Ol-mu-yor. Daha sandalyeye oturmadan ruhum sıkılıyor ya ne yapabilirim. O kalın kalın kitaplar, boş testler gözümü korkutuyor. LYS'de bittiğine göre resmi olarak yeni sınav öğrencisi oluyorum. İlk olarak YGS ... Farkındalık sahibiyim ders çalışmazsam neler olacağını biliyorum ama icraat sıfır. Ben hiçbir şey yapamazken diğer arkadaşların şimdiden günde 250 soru çözmeye başladığını ve arttırmaya devam ettiğini, üstelik konu eksiklerini hızla kapatmaya devam ettiğini duyunca ben şok.... Resmen insanlar sınav moduna girmişler, onlar bir Chrome ben ise tam bir Explorer :((



                             


                Bakın bu bir dramdır. Kilo alacağını bildiğin halde abur cubur yemek gibi, acı çekeceğini bildiğin halde aşık olmak gibi, hasta olacağını bildiğin halde soğuk havada yağmurda ıslanmak gibi bir şey  bu. Sonunu biliyorum ama yine de yapamıyorum. Biliyorum biliyorum sadece bir yaz direneceğim, bir yıl dişimi sıkacağım, üniversitede rahat ederim...  diyorum ya farkındayım ama bir şeyler beni korkutuyor, ruhum sıkılıyor.  Bu yazı biraz verimli kullansam, okulda belirli tempo ile devam etsem sonra da şu lanet sene bir bitsee... YGS'de çok büyük hayallerim yok zaten TM öğrencisiyim diye sınavdan çıkanlar "çok bir şey bekleme yaa" laflarına başladılar, umutlarımı iyice dibe çektiler 30 binde olsam çocuk sevindiririm o derece.                                     
               Galiba en büyük sorunlarımdan biri de güvensizlik. Neyse YGS'den sonra LYS daha iyi olur gibi geliyor herkes öyle söylüyor en azından.TM alanından Hukuk, PDR ve Psikoloji bölümleri dışında ekmek bulamayız gibi geliyor. İlk hedef Hukuk, istediğim yerlerden biri gelirse nasıl mutlu  olurum anlatamam. Ama birden fazla plan yaptım şimdiden. Hukuk olmazsa  PDR olabilir, zaten sözelden sınava gireceğim şansımı denemek için. Tarih ve Edebiyat'a ilgim var o bölümlerde aklımda. Birden çok planım var çünkü ilk sene bir yer kazanmalıyım. Sonra zaten sistem değişiyor işi şansa bırakamam. Kendimden daha çok önemsediğim tek şey ailem. Annemin ve babamın o umutla bakan gözlerini siz de görseniz bana hak verirdiniz.Her zaman yanımdalar,bana destek oluyorlar, ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar, ders çalışmayınca kendimi hayırsız evlat gibi hissediyorum yeminle ya :(



 
        Tavsiyelerinize açığım. Sınav tecrübeleriniz varsa buyrun, ÖSYM'ye karşı verilen bu mücadelede hepimiz aynı saftayız değil mi? :D  Kitap, konu anlatımlı video veya ders çalışma programı gibi tavsiyeleriniz varsa buyrun. Denemekle bir şey kaybedeceğimi sanmıyorum.

28 Haziran 2015 Pazar

Bir Kelebeğin Hikayesi




            Neden "Bir Kelebeğin Günlüğü" derseniz kendimi kelebek gibi narin, zarif falan gördüğüm için değil çok tatlı bir arkadaşım bana böyle seslendiği için kullanıyorum bu ismi. Tamam manken gibi bir kız değilim belki ama benim kalbim zarif bir kere tamam mı? :D Bazen kimse tarafından bilinmeden, ön yargılar olmadan, biraz daha özgür bir şekilde yazmak için anonim olmak büyük rahatlık galiba.
            
         Günlük tutmak benim için her zaman tehlikeli olmuştur "ya yakalanırsam korkusu" denen şey beni yazmaktan alıkoydu. Bir de hiperaktif,meraklı ve kıskanç bir erkek kardeşiniz varsa tamamen tehlikeli sularda yüzüyorsunuz demektir. Buraya bu yüzden içim ısınıyor. İçimden geldiği gibi yazıyorum, ismim bilinmesede ben buyum, bunlar benim fikirlerim, benim hayal dünyam diyebiliyorum ve bu gerçekten çok güzel bir his.

           Genelde bir yere duygularımı yazarken, bir iki satır bir şey karalarken bile içimden geçenleri tam anlamı ile yazamıyorum, bu neden oluyor gerçekten merak ediyorum. Yazarken bazen kendime bile itiraf etmekten korktuğum şeyler oluyor, bazen sinirli bir şekilde yazı yazıyorsam karşıdakinin kalbi kırılmasın diye susup kalemi bırakıyorum. İçimden geçenleri bazen dile getiremiyorum, uygun kelimeleri bulamıyorum. "Kitap oku, iyi gelir, kelime haznen genişler" diyenler olacaktır elbette ama konu o değil, öyle bir şeyden bahsetmiyorum. Bu durumu yaşayan insanlar beni eminim çok rahat anlayacaktır. Bu durumu halletmek için, biraz da kendimi geliştirmek için iyi bir yol galiba blog. Yazacak konularım var elbette, elimden geldiği kadar yazmaya çalışacağım. Asıl amacım içinden gelenleri bir yere yazmak, içime atmaktan daha iyi gelecektir. Belki geri dönüp bakınca yazdıklarımdan ders çıkarırım.
         


Merhaba Ben Geldim



             Merhaba ben geldim... Bir süredir düşünüyordum blog açmayı, yazı yazmayı ama her şeyi ertelediğim gibi bu fikrimi de erteleyip duruyordum. Sonra diğer blogları okumaya başlayınca bu işin hem eğlenceli, hem sakinleştirici, hem de benim gibi konuşmayı seven  aynı zamanda yazmaya da meyilli olan insanlara iyi geldiğini fark ettim. Biraz kararsız biriyim, yanlış anlaşılmaktan korkarım, yanlış anlaşılma durumu beni rahatsız ediyor o yüzden sürekli uzun açıklamalar yaparım, özellikle belirtmek istediğim cümleler üzerine vurgu yaparım. Yani yazdıklarımı okurken sürekli karşılaştığınız belirli cümleler olursa şaşırmayın. 
          
          Aslında anlatacak pek bir şeyim yok gibi ama bir o kadar da anlatacak, söyleyecek çok şeyim var gibi tam karar veremedim. Sakin bir hayat yaşıyorum, tam anlamıyla evcimen bir insanım, benim için her zaman "home sweet home" o yüzden pek fazla insanları şaşırtacak anım, değişik, heyecanlı hikayelerim yok ama bakalım buraya neler yazacağım, neler anlatacağım, içimden geçen neleri söyleceğim... 
          
           Tek bildiğim bazen bir yerlere bir şeyler karalamanın içime atmamdan daha iyi geleceği. Bu sene 12. sınıf oldum  "ee o zaman ne işin var burda, ne uğraşıyorsun yazmayla falan koş git ders çalış, kitaplara gömül, çılgınlar gibi test kitabı bitir..." diyenleriniz olabilir. Şaşırmam :D Ama bende insanım değil mi? Sıkılıyorum. Neyse bu ders konuları ile ilgili yazacak çok şeyim var merak etmeyin, acelem yok :D
              
             Galiba şimdilik bu kadar. Bu yaz bendeki bu sıkıntı ile sık sık yazarım herhalde... Kaç kişi okur diye değil okuyan bir kişi ile bile ortak bir fikrimiz var mıdır acaba, fikirlerimi bir kişi ile paylaşabilir miyim, ön yargılar olmadan kendimi ifade edebilir miyim düşüncesine sahibim yani bana fikirlerinizi iletirseniz sevinirim :D


http://gifgalaksi.com/gifdetay/l4ZQgVhhne adresinden alınmıştır.